MİT mensubunun ifşa edilmesiyle ilgili soruşturmada 3 gazeteci tahliye edildi

'MİT mensuplarının ifşa' edildiği iddiasıyla tutuklanan Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Muhabir Hülya Kılınç ve Yeniçağ yazarı Murat Ağırel’in de aralarında bulunduğu 6 gazetecinin davasında mahkeme ara kararını verdi. Barış Terkoğlu'nun da arasında bulunduğu 3 gazeteci hakkında tahliye çıktı.

24.06.2020, 22:45 Haberler
MİT mensubunun ifşa edilmesiyle ilgili soruşturmada 3 gazeteci tahliye edildi


'MİT mensuplarının ifşa' edildiği iddiasıyla tutuklanan Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Muhabir Hülya Kılınç ve Yeniçağ yazarı Murat Ağırel’in de aralarında bulunduğu 6 gazetecinin davasında mahkeme ara kararını verdi. Barış Terkoğlu'nun da arasında bulunduğu 3 gazeteci hakkında tahliye çıktı. 3 gazetecinin ise tutukluluğunun devamına karar verildi.

‘MİT mensuplarının ifşa’ edildiği iddiasıyla haklarında dava açılan 6 gazeteci bugün ilk kez hakim karşısına çıktı. Tutuklu gazeteciler sırasıyla savunmalarını yaptı.

Gelecek celseye kadar esas hakkındaki mütalaanın hazırlanması için mahkemeden süre verilmesini isteyen savcı tutuklu gazetecilerin tutukluluk hallerinin devamını talep etti. Mahkeme ara kararında, Barış Terkoğlu, Ferhat Çelik, Aydın Keser hakkında adli kontrol şartıyla tahliye kararı verdi.

Mahkeme Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’in tutukluluk hallerinin devamına karar vererek, duruşmayı 9 Eylül’e erteledi.




İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, gazeteciler Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç, Murat Ağırel, Mehmet Ferhat Çelik ve Aydın Keser katılırken, Eren Ekinci’ye Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yöntemiyle bağlanıldı. Duruşma salonuna yeni tip koronavirüs (Kovid-19) önlemleri kapsamında sadece gazetecilerin aileleri ile belirli sayıda gazeteci alınarak sosyal mesafe kurallarına uygun olarak oturtuldu. Ayakta kimsenin salonda bulunmasına izin verilmedi.

Duruşma sanıkların kimlik tespiti ve iddianamenin özetinin okunmasının ardından sanık savunmalarına geçildi.
Barış Pehlivan

‘ARADAN 9 YIL GEÇTİ BEN YİNE ŞEHİT CENAZESİ HABERİ İLE TUTUKLUYUM’


Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan’ın savunmasından satır başlar şöyle:

-9 yıl önceki Odatv davasında; Fethullahçılar bilgisayarımıza MİT belgelerinin yanı sıra sahte dokümanlar da yerleştirmişti. Kendi yazdıkları gerçek dışı örgüt talimatları üzerinden, haberlerimiz suç olarak gösterilmişti. Tarihin tekerrürüne bakın ki; o davada ‘’Halkı kin ve düşmanlığa tahrik’’ ile suçlanmama delil neydi biliyor musunuz? Odatv’de yaptığımız şehit cenazesi haberleri! Aradan 9 yıl geçti, ben yine şehit cenazesi haberi ile tutukluyum.

Neyse ki; Fethullahçılar gibi bilgisayarıma belge yüklemediler, direkt haberi suç delili yaptılar, diye sevinmeli miyim üzülmeli miyim?

-Hülya Kılınç şehidin MİT mensubu olduğunu bana söyledi. Haberi hazırdı ama cenaze anından fotoğraf geleceğini belirtti. Ben de başka yerde yayımlanmayacaksa haberi ve fotoğrafı beklediğimi söyledim.

Ertesi sabah. Yani, 3 Mart Salı sabahı…Hülya Kılınç bana haber metnini ve fotoğraflarını attı. Haberle hemen ilgilenmedim. Daha sıcak konular vardı gündemde. Akşama doğru haber metnini açtım. Şehit MİT mensubu olduğu için ilk olarak, açık kaynaklardan bir de ben teyit etmek istedim. Muhtarın paylaşımı dışında başka nerelerde isminin geçtiğini internetten arattım. Amacım, daha önce nerelerde alenileşip alenileşmediğini bulmaktı. Bu, benim habere dair yayın kararımı etkileyecekti.

Açık ismini Google’da arattığımda, milletvekili Ümit Özdağ’ın basın toplantısının haberlerini ve videolarını buldum. Yani o anda, haberi yayınlamadan önce şehidin fotoğraflarını, isim ve soyadını, nasıl şehit olduğunu, MİT mensubu olduğunu, cenazeden bazı görüntüleri ayrıntılarıyla birçok yerde haber olarak gördüm.

-OdaTv’de bugüne kadar yüz binlerce haber yayımladık. Bu nedenle birçok kanun gibi, MİT Kanunu’nu da biliyorum. Zaten haber öncesindeki bu ön ekstra araştırma da MİT Kanunu nedeniyleydi.

-Her şey bizden önce ifşa olmasına rağmen, şehidin ailesini düşünerek, onlara bir zarar gelmesin diye, cenazenin kaldırıldığı köyün ve mahallenin adını, mezarlığın adını, şehidin soyadını, anne ve babanın adı ile soyadını yayımlamadık. Tam da burada şuna dikkat çekmek isterim: Odatv’nin yayımladığı ‘’Libya’da şehitlerimiz var’’ haberi değil. Bu, ‘’Libya’da şehit olanlar MİT mensubuydu’’ haberi de değil. Bu, bir şehidin cenazesinin haberi sadece. Şehidin asker ya da istihbaratçı olmasıyla ilgilenmiyorduk biz.

‘İDDİANAME YALAN SÖYLÜYOR’


-Savcılar bizim savunmamızı doğruluyor kendi satırlarıyla ve ‘’ifşanın ifşası olmaz’’ ı kabul ediyor. Ama bu çıkmaz yoldan çıkmak için, bir çare arıyorlar. Ve diyorlar ki; Anayasa Mahkemesi (AYM) 30 Aralık 2015’te bir karar verdi MİT Kanunu’na dair. Neymiş, peki o karar?  Savcılar diyor ki… AYM “daha önce ifşa edilmiş olsa dahi suçtur” diye karar verdi!

Peki bu doğru mu? Yani, AYM’nin gerçekten böyle bir cümlesi, iması, yorumu, kararı var mı? Açtım baktım, ilgili tarihteki karara…Yok Sayın heyet.

İddianame yalan söylüyor. Bunu nasıl yapabilirler; inanın aklım almıyor ama AYM kararında olmayan bir yorum yaratılıyor ve aslında suç yaratılıyor.

Özetle: İddianame istemeden de olsa kabul ediyor ki; ifşanın ifşası olmaz!

Bundandır ki; haberimizde şehit MİT mensubuna dair suç yok!

GİZLİ ÇEKİLDİĞİ NASIL TESPİT EDİLDİ?


-İddianamede ne zaman fotoğraftan bahsedilse, savcılar sık sık şu iddiada bulunuyor:

“Gizlice çekildiği tespit edilen!” Haliyle bekliyorsunuz ki; o fotoğrafın “gizlice” çekildiğine dair bir kanıt sunulsun.

İddianamede var mı böyle bir kanıt? YOK!

MİT’in suç duyurusunda var mı böyle bir iddia? YOK!

İstanbul Emniyeti’nin habere dair araştırma raporunda var mı böyle bir tespit? YOK!

O halde… Savcılar neye dayandırıyor, o fotoğraf çekiminin “gizlice” olduğunu?

Nasıl olur da, bir küçük kanıt dahi ortaya koymadan “tespit edildi” diye büyük laflar kullanılır?

Kaldı ki… Odatv’nin suçlandığı o fotoğrafı çeken kişi belli mi; belli: Eren Ekinci. Akhisar Belediyesi’nin basın biriminde çalışıyor. Cenazeye davet edilen belediyenin görevlisi olarak orada…

Kendisi de bu davada sanık ve ne doğru ki tutuksuz.

‘ŞEHİDİN NAAŞINI İLK KEZ İFŞA EDEN KİŞİ TANIK YAPILDI’


-Şehidin naaşının ne zaman ve nereden kalkacağını hem şehidin hem de babasının açık adıyla, yetmeyip şehidin fotoğrafıyla ilk kez internette ifşa eden, bunu yaparken herkesi de cenazeye davet eden köy muhtarının tanık yapıldığı bu davada…

İldeki ve ilçedeki siyasi parti temsilcileri ile milletvekillerinin katılımının istendiği, hiçbir gizlilik önleminin alınmadığı, aleni yapılan bu cenazede…

Yüzlerce kişinin katıldığı ve katılanların çektiği fotoğraf ile videoların internette dolaştığı bu gerçeklikte…

Fotoğrafı çeken kişiye “o fotoğrafı nasıl çektin” sorusunun dahi savcılık tarafından sorulmadığı bu dosyada…

Ben soruyorum: Nasıl oluyordu da, bu kadar rahat ve bu kadar temelsiz şekilde “gizlice çekildiği tespit edildi” cümlesi iddianameye konuyor?

Maalesef, yanıtı da biliyorum. Bundan 9 yıl önce de yaşadım zira.

O zaman da Fethullahçı savcı Zekeriya Öz, Odatv tutuklamalarına tepki gösterenlere “açıklanamayacak deliller var” diyordu. Elbette öyle deliller yoktu.

Sözde “gizlilik” katarak kumpasa inandırıcılık sağlanmaya çalışılıyordu. Tıpkı şu an olduğu gibi…

‘HABERDEN HABERİ DAHİ OLMAYAN TERKOĞLU NİYE SANIK?’


-Hülya Kılınç ya da şehidimiz Manisalı olmasaydı, bu haber yapılmayacaktı. Keza, Odatv’de diğer MİT şehidinin cenaze haberi yok. Zira, o şehirde muhabirimiz yok. Bu bile, bizim MİT mensubu ifşa etme gibi kastımız/planımız olmadığının, sadece gazetecilik saikiyle hareket ettiğimizin kanıtıdır.

Peki… Suç ile fiil arasında olması gereken zorunlu bağ bu davada yokken… Neden tutukluyum/tutukluyuz?

Çünkü; fiilden ziyade failin hedef alındığı bir dava bu. Öyle ya: Yoksa, haberden haberi dahi olmayan Barış Terkoğlu niye sanık bu davada?

‘EĞER YAZMASAYDIM, TUTUKLANMAZDIM’


-Eğer FETÖ sanıklarını görevde tutup, bir de onlara FETÖ operasyonu yaptırıldığını yazmasaydım burada olmazdım.

Eğer terörle mücadele biriminin başına, terör örgütü üyeliğinden yargılanan birisinin oturtulduğunu yazmasaydım burada olmazdım.

Eğer FETÖ’cüleri para karşılığı tahliye eden, başka tarikatların müridi yargı mensupları olduğunu yazmasaydım burada olmazdım.

Eğer FETÖ şüphelisi olup; başka tarikatların hocalarından hüsnü şehadet aldığınızda dosyanızın kapandığını yazmasaydım burada olmazdım.

Eğer FETÖ borsası sanığının çocuğunun gözü önünde öldürülmesinin perde arkasını yazmasaydım burada olmazdım.

Eğer bu toprakların en tehlikeli örgütü FETÖ ile mücadelenin bir rant ve sermaye değişimi aracı haline geldiğini yazmasaydım burada olmazdım.

Eğer böyle giderse, yarın bir tankın içinde, devlet gömleği giydirilen başka tarikatlara mensup darbeciler görürüz, diye yazmasaydım burada olmazdım.

Ama tüm yaşadıklarıma rağmen diyorum ki iyi ki yazdım, iyi ki yazıyorum, iyi ki yazacağım. Hepsi gerçekti. Yalanlayamadılar.

Bunun yerine, bir bahaneyle hapse attılar. Amaç; daha önce yazdıklarımın bedelini ödetmek ve ileride de yazmamamdı.

Dedim ya; ben şehidin mezar fotoğrafının üzerine saygısızlık olmasın diye logomuzu bile koymadım. Onlar ise şehidin mezarının üzerine basarak bize siyasi operasyon yaptılar.

-Bize sürekli dava açanlar, ölümle tehdit edenler, hapse atanlar şunu anlamıyor…Barış Terkoğlu ile yazdığımız Metastaz’ın birinci sayfasında, kitabımızı ithaf ettiğimiz iki kişi var:

“Adil bir gelecekte yaşamaları için Arya’ya ve Ali Derya’ya”

Onlar bizim çocuklarımız. Biz, çocuklar adil bir gelecekte yaşasın diye bu çileli yolu seçtik. Ne kadar başarılı olduk ya da olacağız o gelecek için, ileride tarih kitapları yazar. Ama çocuğum yarın “peki, o günlerde sen ne yaptın” diye sorarsa, başımı eğmeden gözlerinin içine bakıp anlatacağım bir mücadeleyi miras bırakmak istiyorum. Gerisi lafügüzaf.

BARIŞ TERKOĞLU: SİZ BURADA ŞEHİDİN MEZAR TAŞINI YARGILIYORSUNUZ


 
Hülya Kılınç

HÜLYA KILINÇ: YAPTIĞIM İŞ SADECE VE SADECE GAZETECİLİK


Duruşmada savunmasını yapan Hülya Kılınç da özetle şunları söyledi:

20 yıllık deneyimli bir yerel gazeteciyim. Hayatımda ilk defa böyle ağır bir suçlama ve ilk defa ağır ceza mahkemesi karşısında bulunuyorum. Suçlamayı kabul etmiyorum. Benim yaptığım iş, sadece ve sadece gazeteciliktir.

Yerel bir gazeteci olarak, yaşadığım bölgede bir şehidin olması ve şehidin törensiz defnedilmesi çok büyük haber değeri taşıyan ve haber yapılmasını gerektiren önemli bir olaydır.

Üstelik bu konu haberin yayınlanmasından önce devlet yetkilileri tarafından açıklanmış, özellikle Cumhurbaşkanının “Libya’da birkaç tane şehidimiz var” açıklamasıyla kamuoyunda yaygın olarak yer almış ve önemli ölçüde ilgi çekmişti.

İddianamede haberi yapmam için; şehidin defnedildiği yere gitmem, yörenin muhtarı, aza, Akhisar Belediyesi Basın Bürosu görevlisi ve şehidin ailesiyle olan görüşmelerim gizli, gizemli ve suç işlemek amaçlı faaliyetler olarak anlatılmaktadır. Bu anlatımın gerçekle ilgisi yoktur.

Libya şehitlerinden birinin Manisalı olduğu ve askeri tören yapılmadan defnedildiğini günler sonra köy muhtarının sosyal medyada yapmış olduğu bir paylaşımından öğrendim ve çok şaşırdım. Bir şehit için askeri tören yapılmaması gazetecilik açısından haber değeri taşıyan önemli bir olaydır. Hangi rütbede olursa olsun memleketi için hayatını feda eden her insan değerlidir ve bu değerle uğurlanması gerektiğini düşünürüm. Hayatını vatanı için veren bir şehide askeri tören yapılmamasının haber değeri olması nedeniyle haberi hazırlamak istedim.

Bu haberin “MİT görev ve faaliyetlerine ilişkin devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak, yayınlamak, yaymak, MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa etmek” amacıyla hazırlandığı iddia etmek makul, mantıklı ve hakkaniyetli değildir.

Yaptığım gazetecilik işi, İddianame de, gizli, gizemli, suç işlemek amacıyla yapılmış gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Bu iddialar doğru değildir.

‘FOTOĞRAFA BAKARAK MİT PERSONELİ OLDUĞUNU ANLAMAM İMKANSIZ’


Şehidin cenazesinde çekilen fotoğraflar gizlice çekilmemiştir. Haberde kullanılan iki fotoğraf Akhisar Belediyesi Basın Bürosundan temin edilmiştir.

Cenazenin vatandaşlarca taşındığını gösteren fotoğraflar haber yayınlanmadan önce sosyal medyada mevcuttu.

Cenazenin taşındığı fotoğraflarda cenazeyi taşıyan köylüler ve şehidin akrabaları görülmektedir. Bu fotoğrafa iddianamede iddia edildiği gibi MİT Mensuplarını deşifre etmek amacıyla haberde yer vermedim. Cenazenin vatandaşlarca taşındığını gösteren fotoğrafı haber değeri olduğu için kullandım.

Benim bu fotoğrafa bakarak, bu fotoğrafta MİT personelinin olduğunu tahminine ulaşabilmem imkânsızdır.

Şayet; cenazeye MİT personelinin de katıldığı gerekçesiyle, şehidin cenaze töreninde fotoğraf, görüntü alınmayacağı, cenazeye tanınmayan kişilerin katılmayacağı şeklinde açıklamalar yapılsaydı veya bu yönlü tedbirler alınmış olsaydı ve sosyal medyada yer alan yüzlerce fotoğraf, haber, yorumlara erişim engellenmiş olsaydı, bu durumda “Evet, bu fotoğraftakiler arasında MİT personeli de olabilir” diyerek bu fotoğrafı kullanmazdım.

Mahkemenizden tutukluluğumun kaldırılmasını ve beraatimi talep ediyorum.

Murat Ağırel

MURAT AĞIREL O TWEETİ NASIL ATTIĞINI ANLATTI


Murat Ağırel savunmasında 2008 yılında FETÖ kumpası kapsamında Ergenekon davasına dahil edildiğini, 2019 yılında ise beraat ettiğini hatırlattı.

“Ben ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerini kendime rehber edinmiş bir kişiyim” diyen Ağırel’in savunmasından öne çıkan satırlar şöyle:

-Tam 120 gündür cezaevinde bir hücrede tek başıma tutuluyorum. Hakkımdaki suçlamalar, ne bir somut delile dayanıyor, ne de vicdana sığıyor. İddia makamının tarafınıza sunduğu iddianame bana göre bir “niyetnamedir”.

-Sayın Cumhurbaşkanı bir otoyol açılışına katılmış ve açıklamalar yapmıştı. Açıklamasında “Libya’da birkaç tane şehidimiz var” demişti. Yanlış duydum herhalde diye düşündüm, Cumhurbaşkanlığı ve Anadolu Ajansı’nın haberlerine baktım. Tekrar dinledim. Gerçekten Cumhurbaşkanı şehitlerimiz için “tane” demişti. İnanılmaz üzüldüm. Bu vatan uğruna gözünü kırpmadan can veren yiğitlerden eşya gibi “tane” diye bahsedilmesi çok üzmüştü beni. Yazımı göndermemiş olsam bu konuda yazacaktım. Şehitlerimiz kaç kişiydi? İsimleri neydi? Bunu öğrenip sosyal medyada paylaşmaya ve sonrasında da yazı yazmaya karar verdim.

-Sosyal medyaya baktım. Konu hakkında binlerce kişi paylaşımda bulunmuştu. Daha öncesinde ise Libya’da bir geminin vurulduğu ve şehitlerimizin olduğu haberleri vardı. Hatta Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’a da bu sorulmuştu. Sayın Kalın isabet etmediğini bildirmişti. Ancak çeşitli haber kaynaklarında ve sosyal medya paylaşımlarında geminin vurulduğunu gösteren görüntüler yayınlanmıştı.

-Bu habere ait şehitler hakkında da paylaşımlar yapılmıştı. Benim dikkatimi ise, Habertürk Güvenlik Uzmanı olan askeri harekât konularında devamlı TV’lerde gördüğümüz ve şehitler konusunda en doğru bilgiler veren Abdullah Ağar’ın 19 Şubat’ta yaptığı “Vatan kimi zaman bilinen kimi zaman da BİLİNMEYEN kahramanlarıyla yükselir” yazıp ek olarak paylaştığı fotoğraflı paylaşımı çekti. Çünkü bununla ilgili herhangi bir resmi açıklama veya demeç yoktu.

Sosyal medyaya daha dikkatli baktım. Benim de yazarı olduğum Yeniçağ gazetesi internet haber servisi bu konuda bir haber yapmış ancak kaldırmıştı. Yeniçağ İnternethaber sorumlusu Batuhan Çolak silinen haberi kendi twitter hesabında birkaç tweet mesajı ile haberleştirmişti. Okudum. Şehitlerimizden birisi emekli olmasına rağmen tekrar göreve çağrılmış sonra şehit olmuş, cenazeleri de törensiz yapılmış yazıyordu.

-Her Türk evladı gibi ben de her şehit haberinde çok üzülürüm. Çünkü şehitlerimiz “tane” değildir. Bir babadır, ağabeydir, oğuldur, kocadır, sevgilidir. Şehit şehadete erdiğinde can veren sadece kendisi değildir. Tüm sevdikleridir. Şehidimiz ister asker, ister polis, ister memur, ister vatandaş olsun. Hepsi bu toprakların evlatlarıdır. Hak ettikleri değeri göstermek zorundayız. Yapılacak tören bu değerlerden en önemlisidir.

İşte tam bu saikle, gazeteciliğin vermiş olduğu haber refleksi ile düşüncelerimi ve üzüntülerimi paylaşmak istedim.

-Şehitlerimizle ilgili haberlerin Batuhan ve Yeniçağ’da yayınlanma saati öğle sularındaydı. Çok basit bir araştırma ile sosyal medyada şehitlerimizden birinin devre arkadaşlarının paylaşımını gördüm. “1993’lüler Derneği”nin paylaşımıydı. Şehidimizin de fotoğrafı vardı.

Ancak farklı farklı fotoğraflar kullanılıyordu. Biraz daha bakındım. Muhtarın paylaşımına tekrar denk geldim. Şehitlerimizin baba adı, adresi, defin yeri bildiriliyordu.

Yorumlar kısmında da şehidimiz hakkında bilgi ve fotoğraflar vardı. Fotoğrafın üzerinde “bize emanet” yazılı bir logo ile “Türk Özel Kuvvetleri” yazılı bir adres vardı.

O adrese baktım. “Bordo Bereliler” adlı adrese de baktım. Ekşisözlük, Facebook, Twitter şehitlerimizin resimleri ile bilgiler ile doluydu. Şehitlerimizden biri albaydı. Diğerinin binbaşı olduğu yazılıydı. Yorumların birinde de “meslek memuru” ifadesi vardı. İlk defa duydum. Meslek memuru tabiri Dışişlerinde kullanılır diye biliyordum. Kendi kendime Dışişleri Bakanlığı memurunun ne işi var orada dedim.

Bu konular hakkında bilgi sahibi olabileceğini düşündüğüm kişileri arayarak görüşlerini sormak istedim. Dışişleri Bakanlığından uzun yıllar önce emekli olmuş bir büyüğümü aradım. Onun da bilgisi yoktu. O da benim gibi sosyal medyadan gördüğünü, tören yapılmadığı için sosyal medyada çok tepkinin olduğunu söyledi. Sosyal medyadaki bilgilerden bahsettik, “Bunlar yardım görevlisi subaylardır. Yardım görevlisi olduklarını belirtmek için bunlara Case officer, meslek memuru denir” dedi. Ben de şehitlerimizin yardım gemisinde görevli subaylar olduklarına kanaat getirerek sosyal medyada yer alan paylaşımı yaptım. Bu paylaşımı yapmamda ki gayem şehitlerimizin şahadetini yüceltmek ve bu kahraman vatan evlatlarının hak ettiği ilgiyi ulaşmasını sağlamaktı.

-Odatv haberi ile benim paylaşım arasında 11 gün vardı. Odatv haberinden Barış Terkoğlu gözaltına alınınca ancak haberim oldu. Haberin içeriği hakkında bilgi sahibi olduğumda ise şaşırdım. Zira ben tören yapılmadığını biliyordum. Bunu da paylaşımımda belirtmiştim.

‘İLK DUYURAN CUMHURBAŞKANIDIR’


-Aslında MİT’in Libya’da görev yaptığını ilk duyuran kişi Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Cumhurbaşkanı, Milli İstihbarat Teşkilatının (MİT) yeni hizmet binası “KALE”nin açılış töreninde, “MİT’in Libya’da başarılı görevler icra ettiğini” konuşmasında açıklamıştır. 2937 sayılı Kanuna göre Cumhurbaşkanı suç mu işlemiştir? Kanunda “Cumhurbaşkanı” hariç diye bir ibare var mıdır? Bizler MİT’in nerede görev aldığını nasıl bilebiliriz?

-MİT’in yurtdışında görev aldığı zaten Cumhurbaşkanı tarafından tüm dünyaya bildirilmiştir. Şehitlerimize ait fotoğrafları ilk olarak devletin muhtarı Cemali Merter, TC. Türk Özel Kuvvetleri, Bize Emanet, Bordo Bereliler, şehidin ruhuna el Fatiha gibi sitelerde isimleri, ölüm tarihleri ile paylaşıldığı sunduğum belgelerde açıkça görülmektedir. Öyle ise, bana yönelik bu suçlama neden yapılmıştır, anlaşılamamaktadır. Şehit haberi bizzat Cumhurbaşkanı tarafından bildirilmiştir.

İFŞA ETMEK İSTEYEN KİŞİ BUNU KENDİ HESABINDAN MI YAPAR?


-Diğer iddia ise “case officer meslek memuru” ibaresinin MİT terimi olduğu iddiasıdır. Ben bu ibarenin anlamını gerçekten bilmiyordum. Ancak Sayın Savcı dahi “case officer”ın anlamının olay subayı olduğunu, resmi bir terim olmadığını ve istihbarat çalışanlarının kendilerini böyle tanımladıklarını, meslek memuru ibaresinin de kurum görevlisi olduğunu belirtmiştir. MİT’in yaptığı suç duyurusunda dahi “case officer” ifadesi yer almamaktadır.

MİT mensuplarını ifşa etmek isteyen kişi, kendisine ait olan resmi tvitter hesabından mı yapar? Böyle bir mantık olabilir mi?

-Düşünün MİT’in Libya’ da görev yaptığı Cumhurbaşkanı tarafından tüm dünyaya ilan ediliyor. Gemi vurulduğu haberi yapılıyor. Cumhurbaşkanı sözcüsü yalanlıyor. 19 Şubat’ta konunun uzmanları, muhtarlar, şehitlerin arkadaşları paylaşımlar yapıp fotoğraflarını paylaşıyor, cenaze töreninde yakalara fotoğraf takılıyor, yüzlerce kişi cenazeye katılıyor, cenazeden canlı yayın yapılıyor, MİT Başkanlığı çelenk gönderiyor, Cumhurbaşkanı Libya’da şehitlerimiz var diye açıklama yapıyor, yüzlerce binlerce paylaşım yapılıyor. Bunlar ifşa olmuyor. Benim paylaşımımın 11 gün sonra ifşa kastı olduğuna karar veriliyor.

Bu hangi mantığa, hangi hukuka, hangi vicdana sığmaktadır? Amaç nedir? Bu kadar tesadüf fazla değil midir?

‘MESLEĞE BAŞLAMAMA SEBEP OLAN UĞUR MUMCU’DUR’


-Gazetecilik benim çocukluk hayalimdi. Mesleğe başlamama sebep olan Uğur Mumcu’dur. Gazeteci kalemini namusu bilir. Yurtseverlik, milliyetçilik, Atatürkçülük ülküsünden ayrılmaz. Yalana dolana paraya tamah etmez. Bugüne kadar belgesiz tek bir makale yazmadım, yanlış hiçbir bilgiyi de paylaşmadım.

‘EVET DAHA ÖNCE İFŞA YAPTIM…’


-Evet, ben daha önce ifşa yaptım. Yoksulun, fakirin alın terini sömüren, kamu kaynaklarını yağmalayan, din bezirgânlarını ve çeteleri belgeleri ile ifşa ettim. Uyuşturucu baronları hakkında yazdım, ölüm tehditleri aldım. FETÖ üyelerinin nasıl yurtdışına kaçtığını yazdım. Tazminat davası açtılar. Davayı açanlar tutuklandı, ben hala yargılanıyorum. Yaptığım bir tane yolsuzluk haberine bile dava açılmadı. Tamamı belgelidir çünkü. Şayet suçum, tutuklu olmamın sebebi bu ise bundan onur duyarım.

Ben gücünü halktan alan, kalemini namusu bilen Kemalist bir gazeteciyim. Kemalizmin ilkelerinden milliyetçilik ilkesi, ulusal onur ve ulusal bilince dayanır. Başkaldıran milliyetçiliğin adı “antiemperyalizm”dir.

Antiemperyalistliği ve bağımsızlığı karakteri yapmış olan bana karşı yapılan bu delilsiz, mesnetsiz suçlama vicdansızlıktır.

Bir toplumu ayakta tutan temel dayanaklarından biri Adalet duygusudur. Bu duygu bir kez yara aldı mı demokrasinin temelleri de sarsılmış demektir. Adalet bağımsız mahkemeler eliyle dağıtılırsa adalet duygusu güçlenir. Çağdaş demokrasilerde adaleti dağıtacak suçluyu suçsuzu ayırt edecek tek yetkili organ mahkemelerdir.

Milyonluk soygunlara, yolsuzluklara, yoksulluğa alıştırılan Türk halkı hukuksuzluğa da alıştırılmaya çalışılmaktadır.

-Yüce mahkemenizin toplum vicdanını rahatlatacak, haksızlığa hukuksuzluğa dur diyeceği kararı vereceğine inanıyorum. Mahkemenizden öncelikle tahliyemi, sonrasında ise suçsuzluğumun nişanesi beraatimi talep ediyorum.


DURUŞMA ÖNCESİ ADLİYE ÖNÜNDE AÇIKLAMA


Duruşma öncesi İstanbul Adliyesi önünde basın açıklaması yapıldı.

Açıklamaya, CHP Genel Başkan Yardımcıları Tuncay Özkan ve Muharrem Erkek,  CHP’li milletvekilleri Mahmut Tanal, Gamze Akkuş İlgezdi, Sera Kadıgil, Ali Şeker, Utku Çakırözer ve Sezgin Tanrıkulu, HDP’li milletvekili Hüda Kaya ve Oya Ersoy, İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu, TİP Genel başkanı Erkan Baş, bağımsız milletvekili Ahmet Şık ve sanatçı Bedri Baykam da katılırken, bazılarının maskelerine siyah bantla çarpı işareti yapıştırdıkları görüldü.

Burada konuşan Tuncay Özkan, “Bu utancı devam ettirmek Türkiye’ye bu utancı yaşatmak büyük bir zulümdür. Bu zulmün derhal sonlanması için gerekli adımların acil atılmasını istiyoruz. Masumiyet bir dakika bile cezaevinde kalmamalıdır. Türkiye’ye bu zulmü yaşatmak onların yaşam boyu boyunlarındaki zillet olarak kalacaktır.” dedi.


İDDİANAME


İddianamede gazeteciler hakkında “devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” suçundan beşer yıldan onar yıla, “istihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek” suçundan ise dörder yıldan onar yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep ediliyor. Ayrıca, şehit MİT mensuplarının kimlik bilgileri, fotoğrafları ve cenazeye katılan diğer MİT mensuplarının görüntülerinin bir “plan dahilinde, sistematik ve koordineli biçimde” sosyal medya hesapları ile bir kısım gazete ve internet siteleri üzerinden ifşa edildiği öne sürülüyor.

Kaynak: Veryansintv.com

banner1
Yorumlar (0)